Ayın söyleşisi. Prof. Dr. Pınar AYDIN'la oftalmoloji eğitimi ve kariyer üzerine bir sohbet
Pınar hocam web sitemize verdiğiniz röportaj için tüm genç oftalmologlar adına teşekkür ederiz.
Size Oftalmoloji eğitimi ve kişisel deneyimlerinizle ilgili olarak birkaç soru sormak istiyoruz.
Türk Oftalmoloji Yeterlilik Kurulu (TOYK) yürütme kurulu başkanısınız ve oftalmoloji eğitimi konusundaki değerli çabalarınızı takdir ediyor ve çalışmalarınızı takip ediyoruz.
TOYK’un kuruluş amacı nedir? Oftalmolojide neden TOYK’a ihtiyaç var? Ne tür faaliyetler içindesiniz?
Esasen TOYK’un kuruluşu 2001 yılında diğer uzmanlık derneklerinin yeterlik kurullarını oluşturmasına paralel olarak oldu (http://www.todnet.org/TOYK/default.asp). Avrupa Birliği ile uyum girişimleri çerçevesinde Türk Oftalmolojisinin ulusal uzmanlık sertifikası vermesi ve bunun Avrupa Oftalmoloji Board sertifikasına eşdeğer olması amaçlanmaktaydı. Bunun için de Türkiye Cumhuriyetinin ulusal bir sivil toplum örgütü olan hekim kuruluşu Türk Tabipleri Birliği (TTB) aracılığıyla UEMS’in (Avrupa Tıp Uzmanları Birliği) üyesi olması, uzmanlık dernekleri yeterlik kurullarının da TTB-UYEK (Uzmanlık Yeterlik Kurulları) üyesi olması gerekiyordu. (
http://www.ttb.org.tr/Udek/icerik_goster.php?Id=81). Malum ülkemizde uzmanlık sertifikası ihtisas yapılan klinikçe verilir ve sağlık otoritesi olan bakanlık tarafından onaylanır. Oysa Avrupa ülkelerinde uzmanlık belgesinin sivil toplum kuruluşları tarafından verilmesi ve sınavın ihtisas yapılan klinik tarafından değil ulusal sınav sonucu verilmesi esastır.
İşte TOYK’a başlangıçta bu yüzden ihtiyaç vardı.
Geçtiğimiz dönemde TOYK’un görevleri arasına Eğitim planlaması ve Eğitim Klinikleri akreditasyonu da eklendi. Biz bu dönemde yoğun olarak Eğiticilerin Eğitimi ve Akreditasyon ile ilgilendik. Şu anda iki eğitim kliniği akreditasyon için başvurmuş ve süreç başlamış durumdadır.
Özetle TOYK’a uluslararası platformda oftalmoloji eğitimine yaklaşımımızla söz sahibi olabilmek için ihtiyacımız var. “Biz eğitime ve sınavlara önem veriyoruz ve bunu uluslararası standartlara sadık kalarak yapıyoruz. Bizim uzmanlarımız yeterli eğitim ve deneyime sahiptir.” diyebilmenin yolu kurumsallık ve standartlar içinde çalışmak. TOYK’un işlevi budur.
TOYK yazılı ve pratik sınavı hakkında bilgi verir misiniz? Böyle bir sınava neden gerek var?
Sınavın içeriği nasıl? Kimler sınava girsin?
İlk dönemlerde ulusal yazılı sınav yerine uluslararası geçerliliği olan standardize edilmiş bir sınavı uygulamaya karar verildi. Böylece ICO’nun (International Council of Ophthalmology-Uluslararası Göz Birliği) Temel Bilimler, Optik ve Refraksiyon, Klinik Bilimleri içeren Standart Sınavı kullanılır oldu. TOYK sertifikası için ICO sınavının ardından uygulama içeren Pratik Sınavında da başarılı olunması gerekli kılındı. Böylece TOYK sertifikası alan bir uzman, ileri ülkelerdekine (American Board of Ophthalmology, Fellow of Royal College of Surgeons-FRCS diplomaları vb.) benzer bir sınav sisteminden geçmiş ve “ulusal” diploma sahibi olmuş oldu.
Daha ayrıntılı olarak anlatmak gerekirse ihtisasının ilk iki yılında ICO Temel Bilimler, Optik ve Refraksiyon sınavlarına giren bir asistan sınava hazırlanırken de sınavdaki sorularla da bilmesi gereken temel bilgileri edinmiş olacaktır. Ardından son iki yılda ICO Klinik sınavına girdiğinde yine hem sınava hazırlanırken hem de sınavda ileri bir ülkedeki göz uzmanının bildiği bilgilere sahip olduğuna emin olacaktır. Son aşama olan TOYK Uygulama (Pratik) sınavı ise uygulamaların ülkeden ülkeye fark etmesi nedeniyle ICO’nun standardize edemeyeceği için yapamayacağı bir sınav. Bilgi değil, beceri ve tutumun değerlendirildiği bir sınav.
İleride başka ülkelerle, örneğin Avrupa Birliği ile hekim transferi konusunda anlaşma yapıldığı takdirde uzmanın kiniğinden aldığı diploma değil, ulusal kuruluş olan TOYK’tan aldığı diploma işe yarayacak.
ICO sınavı yıllardır ülkemizde yapılıyor. Bu konuda öncü olduğunuzu ve ülkemizde katılımı arttırmak istediğinizi biliyoruz. Bu sınava girince ne kazanacağız? Neden bu kadar para verip bu sınava girelim? Sınavın içeriği nasıldır? Hangi sınavlara ne zaman girmemizi önerirsiniz?
Az önce anlattığım nedenlerin yanında bence kişinin kendini denemesi için bu sınavlara girmesi önemli. “Ne kadar biliyorum, diğer ülkelerdeki benim durumumdaki bir göz hekimine göre düzeyim nedir veya neleri bilmiyorum, neleri öğrenmeliyim” sorularına ancak bir sınavla yanıt bulunabilir. Kendisini geliştirmek isteyen ve aslında gelişebileceğinin de bilincinde olan bir kişi yolunu sınavla bulabilir. Özetle bu kadar para verip sınava girince kendinize boy aynasında bakmış olacaksınız. Bence değer!
Bunun yanı sıra Standart Sınavı başaranlar ICO’nun 3 aylık Fellowship burslarına başvurabilirler. Bu bursları alabilmek için sınav yeterli değil, amaç ve yarar da göz önüne alınıyor. Ama sınavı geçmeden başvuran bir kişinin bursta şansı alanlara göre daha düşük.
Standart sınavı geçtikten sonra ICO Advanced sınava girilebiliyor. Klinik deneyim ve mantıklı yaklaşım gerektiren bu sınavı başaranlar FICO (Fellow of ICO) unvanına sahip olabiliyorlar ki bu dünyanın her yerinde saygı uyandıran bir unvan.
Standart sınavı geçmenin diğer bir avantajı da Glasgow veya Edinburg FRCS Sınavlarının ikinci bölümüne girerek o yolda devam edebilme olanağı. FRCS unvanı dünyada birçok kapıyı açabilen tılsımlı bir anahtardır.
Sınavların içeriği Temel Bilimlerde fizyoloji, biyokimya, anatomi, farmakoloji, embriyoloji, biyoloji, epidemiyoloji, genetik, patoloji, mikrobiyoloji vb. gibi tıp fakültesi ilk senesinde okutulan ama daha çok oftalmolojiye yakın sorular sorulmakta. Bu sınava kaydolan kişi ücretsiz olarak ICO Foundation Exam’i internet üzerinden kullanma hakkına sahip oluyor. Bu sınav kitap defter açık türü bir ön deneme sınavı. Temel Bilimler ve Optik-Refraksiyon-Alet Bilgisi Sınavına ilk 2 sene içinde girilmesi öneriliyor. Klinik Sınav ise kişinin klinikte deneyimi artıktan sonra girmesinin tavsiye edildiği bir sınav. Bu nedenle uzmanlığa yaklaşırken girilmesi başarıyı artırıyor. Ama yine bilgi ölçülen bir sınav. Üç sınava da yanı günde girilebilir ama toplam 7 saat sürdüğü için çok yorucu oluyor, başaramama yüzdesi daha yüksek. Sonuçta Temel’i geçmeden Klinikten geçilse bile sertifika verilmiyor.
Özetle bence hemen şimdi başlayın ve sonuna kadar mümkün olan her sınava girin!
Genç oftalmologların birçoğu yurtdışında oftalmoloji alanında nasıl observer, fellow ya da researcher olunur merak ediyor. Sizce yurtdışında bir süre de olsa kalmalı mıyız? Onları nasıl yüreklendirirsiniz? Nasıl ve nereye gidelim bize bir çerçeve çizer misiniz?
Yurtdışı deneyimi son derece önemli ve keşke herkes yapabilse diyeceğim bir deneyim. Hayat bence deneyimlerden ve bu deneyimler sırasında kendimizi tanımaktan ibaret bir yolculuk. Sınavlar da bu deneyimlere bir örnek. “Neyi yapabiliyorum, neyi yapamıyorum, benim yeteneğim ve sınırım nedir?” soruları yaşadığının bilincinde olan ve aklı çalışan her insanın sorduğu sorulardır. Buna yanıt verebilmek için farklı mecralarda maceralara çıkmak, masallardaki gibi canavarın ağzındaki altını almaya çalışmak gerekir. Gerçek yaşamda canavar yok sanılmasın, değişik formlarda karşımıza çıkarlar.
Başka bir ülkede edinilecek deneyim, dağın tepesindeki canavarla baş etme deneyimidir. Mutlaka yapılmalıdır ki altına ulaşılsın. Bence “altın” kişinin kendindeki cevheri fark etme anlamındadır. Son derece değerlidir.
Bu amaçla bir bursa veya bir kliniğe başvururken önce oturup “ben kimim, ne öğrenmek istiyorum, neden bunu öğrenmek istiyorum, bunu öğrenince bana-kliniğime-ülkeme-insanlığa nasıl bir yararı olacak” sorularına yanıt vermek ve bunları yazıya dökmek gerekir. Zaten neyi niye öğrenmek istediğini net bir şekilde ifade edemeyen kişi bu deneyimden yararlanmayacaktır ve ona bu imkân tanınmaz. Sonra sayısız burs imkanı olduğunu bilmek lazım.
Örneğin AAO (American Academy of Ophthalmology) sitesinde 2226 seçenekle birçoğunun listesi var: https://www.aao.org/search/results?q=fellowshipprograms&realmName=HTTP&wt=json&rows=10&start=0
Aynı şekilde yaşam boyu üyesi olmaktan gurur duyduğum AOI (Academia Ophthalmologica Internationalis) adlı kuruluş da AAO sayfasında kendi programlarını ilan etmiş durumda (https://www.aao.org/training-opportunities). Özetle “yeter ki isteyin ve ne istediğinizi bilin”, mutlaka bir imkân bulacaksınız.
Uluslararası camiada bilinirliğinize ve uluslararası oftalmoloji camialarında çalışmalarınıza hayranız. Bunu nasıl başardınız? Biz ne yapalım? Nereden başlayalım?
Nazik sözlerinize teşekkür ederim. Doğrusu ben yapabileceklerimin çok altında bir performans gösterdiğimi düşünüyorum, ülkeme ve camiaya daha çok hizmet edebilmeliydim. Bunun benim kontrolümün dışında birçok nedeni olduğu gibi doğrudan kendime bağlı nedenleri de var. Kendime SWOT Analizi (Strengths-Weaknesses-Opportunities-Threats) uygulayacak olursam en zayıf yanım kendime yeterince güvenmememdir. En güçlü yanım ise kendimi başkalarıyla kıyaslamamak, sadece kendimle yarışmaktır, diyebilirim. Tehlikeli yanım mücadeleci ve ısrarcı olmamam, daima umut veren yanım ise başkalarıyla iletişimdeki ve farklı deneyimlerdeki rahatlığımdır, başkalarından ve yeni durumlardan pek korkmam. Bir de hızlı tepki veya yanıt veririm. Bu bazen harikadır bazen de felaketle sonuçlanır. Bana göre “ben bir şeyi (örneğin görevi, pozisyonu) hak etmem, başkaları beni hak ediyorsa ben onu yapmak zorundayımdır”. Ama öte yandan kendim olmak benim için çok önemlidir, kendimi başkalarının istediği gibi olmak zorunda hissetmem. Sanırım olumlu ve güçlü yanlarım uluslararası ilişkilerde benim yolumu açtı. EVER (European Vision and Eye Research Society) için Mali Sekreterliğe aday gösterildiğimde ve seçildiğimde çok şaşırmıştım. Daha sonra aktif olarak akademik hayatta bulunmayı ve uluslararası oftalmolojiye hatırı sayılır katkıda bulunmuş olmayı gerektiren AOI üyeliğine aday gösterildiğimde ve seçildiğimde daha da çok şaşırmıştım. Nedenini sorduğumda “Doğunun saygın bir kadın örneği” olduğum için olduğu söylenmişti. Demek böyle bir kadro varmış ve ben buymuşum, diye düşünmüştüm!
Öte yandan olumsuz ve zayıf yanlarım ise burada yolumu kapadı. Uzun süredir bir üniversitede çalışmadığım için hala kendimden utanıyorum. Sonuçta kaderiniz kişiliğinizdir. Bana göre “başarı, bir başarısızlıktan sonra o veya başka yola devam edebilmektir”.
Tüm bunlardan herkes kendine uygun dersi çıkarabilir.
Genç oftalmologlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Sizlere akıl vermek haddim olmasa gerek. Sadece kendi olumlu deneyimlerimden yola çıkarak şunları söyleyebilirim:
- Yabancı dil öğrenin,
- Her türlü deneyim (sınav ve yurtdışı) edinmeye çalışın,
- Kimseden ve hiçbir yeni ortamdan korkmayın, kendinize güvenin,
- Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın,
- Sizden bir görev istenirse yapabileceğiniz düşünülmüştür, onu üstlenin ve hızla en iyi şekilde yapın,
- Daima kurumsallık ve süreklilik nasıl sağlanır diye düşünün,
- Başarısız olmaktan değil bunu kabullenmekten kaçının,
- Zamanı verimli kullanmaya odaklanın,
- Kendinizi gerçekleştirmeye çalışın,
- İş dışında bir hobiniz olmasına önem verin, iş ile sevgi ilişkisinin kurulamayacağını unutmayın.
Herkese geri dönüp bakınca “iyi ki de yapmışım” diyeceği işlerle dolu bir yaşam dilerim.
Prof. Dr. Pınar AYDIN Kimdir?
1996 yılında profesör oldu. İskoçya ve ABD’de nörooftalmoloji üzerine çalıştı. Birçok yabancı dergide editörlük görevi yaptı. ICO, EVER, AAO ve Avrupa Nörooftalmoloji Derneği gibi birçok yabancı kurumda çeşitli birimlerde başkanlık, yönetim kurulu üyeliği ve komisyon üyeliği yaptı. Türk Tabipler Birliği ve Türk Oftalmoloji Derneğinde, eğitim ve yeterlilik komisyonlarında görev yaptı. Meslek yaşantısı boyunca eğitimci ve eğitilen kimliğini hiç
yitirmedi.
Harvard üniversitesi ve Avustralya’da koçluk kursu aldı. 2010 yılında halkla ilişkiler, 2012 yılında marka yönetimi ön lisans diploması aldı. Klasik müziğe gönül verdi ve klasik müzik yazarlığı yaptı. Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesinde Dekanlık yaptı. 2009’dan beri International Council of Ophthalmology (ICO) Sınav Komisyonu Yürütme Kurulu Üyesi ve 2016’dan beri Türk Oftalmoloji Yeterlilik Kurulu Başkanıdır.